Araştırmanın basbayağı iki yüzü var. Bazen işler tıkırında gidiyor. Sonuçlar istediğimiz gibi çıkıyor. Makale hızla toplanıyor. Derginin hakemleri de makaleyi süründürmeden kabul ediyorlar. Bu araştırmanın bal yüzü. Lezzetli. Bazen de işler ters gidiyor. Hadi ters demeyeyim de, ortaya attığımız soruların cevapları hiç beklediğimiz gibi çıkmıyor. Hipotezler ardı ardına çuvallıyor. Geçmek için çabaladığımız elemanların yanına dahi yaklaşamıyoruz. Makaleyi zaten bıraktım, yazacak malzeme birikmedi diye hayıflanıyoruz. İşte bu da acı yüzü araştırmanın. Zehir mi zehir.
Bir kere bal yüzünü gördüysem, yüz kere de acı yüzünü gördüm bu mesleğin. Alışacağımı iddia edenlere artık kulak asmıyorum. Alışırmışım! Hiç de alışamadım. Ama sorun sadece bende değil. Sorun biraz da sadece iyi sonuçlara kafayı takmış akademide. Bu takıntı öyle bir hal almış durumda ki, araştırmacıların kahir ekseriyeti büyük ve zorlu problemlerle yüzleşecek cesareti bulamıyor. Hepimiz kötü sonuç fobisi yüzünden
bir noktada kolay lokmalara yöneliyoruz. Özellikle de genç akademisyenler. Çünkü onların üzerinde yayın baskısı daha fazla. Oysa en parlak zamanlarında, en zorlu sorulara cevap bulabilirler. Yazık. Bu karanlık gerçeği es geçip, sadece saflarımızı seyreltiyoruz.
Neticede beğenelim ya da beğenmeyelim, zamanımızın çok büyük kısmı çalışmayan fikirler, negatif sonuçlarla geçiyor. Yine de o kötü tecrübeyi nadiren paylaşıyoruz. Hâl böyle olunca da aynı yanlışları pek çok insan tekrar tekrar yapıyor. Kısacası iyilik etmiyoruz birbirimize. Kendimize de iyilik etmiyoruz aslında. Düşünsenize, başarısız adımları not etsek fena mı olur? Hem o başarısız adımlar farkında olmadan üst üste birikiyor. Hatta bana sorarsanız başarının kapısını da o birikim açıyor.
Yakın bir gelecekte, bu şahane-sonuçlara-tapınma değişecek gibi durmuyor. Fakat sayıları çok az da olsa, negatif sonuçları yayımlamak isteyen dergiler de mevcut. Mesela The All Results Journals dört temel alanda, “başarısız” deneylerin basılacağı dergiler sunuyor. Doğrudan ismiyle kendini belli eden Journal of Negative Results ekoloji ve evrimsel biyoloji alanında makaleleri yayımlıyor. Yine benzer kulvarda Journal of Negative Results in Biomedicine var. Ben bu yazıyı yazarken bilgisayarla görme alanında bu sene yapılan önemli bir konferanstaki Negative Vision çalıştayından bahsettiler*. Bir uyanma var gibi gibi.

Kaynağa ihtiyaç yok sanki?
Kaldı ki sadece akademik dergiler ile sınırlı değiliz. Artık sosyal medya ve internet de talihsiz serüvenimizi anlatmak için oldukça uygun ortamlar sunuyorlar. Mesela Bol Bilim gibi bir blog ne güzel olurdu. İsmi de, ne bileyim, “Lanet (Nalet?) Bilim” olur, “Yetti Bilim” olur. Düş gücünüze kalmış. Bu arada böyle makaraya sardığıma bakmayın. Kötü sonuçları kayda geçmenin makale yazmaktan aşağıya kalır bir uğraş olduğunu hiç sanmıyorum. Her durumda bilimsel bir yaklaşım tutturmak bizim sorumluluğumuz. Yani tekrar edilebilirlik, ayrıntılar, açıklık ve bilimsel ahlâk. Daima.
Kendi çalışmaları için insanın bunları yazması kolay da, konu öğrencilerin çalışmalarına gelince işin rengi değişiyor. Çünkü öğrenciler tökezleyince işler daha bir sarpa sarıyor. Doktora ve yüksek lisans tezlerinden bahsediyorum. Doktorada yapacak fazla bir şey yok. İyi üniversitelerin tamamında doktora tezinden makale yazılması bekleniyor. Haliyle oyunu kuralına göre oynamaktan başka bir seçenek pek kalmıyor: pozitif sonuçlar zorlanmalı; negatifleri ne yapacağımızı sonra düşünürüz. İşin doğrusu sonradan pek de düşünülmüyor. Ben de şimdiye kadar sadece bir doktora öğrencimle yapabildim. Tezini bitirdikten sonra iyi çalışmayan fikirlerimizi not ettik.
Yüksek lisans ise biraz daha farklı. Makale baskısı ya yok, ya da yok denecek kadar az. Süre daha kısıtlı. Böyle bir çalışma aslında her adımı not etmek için ideal. Sonuçlar istendiği gibi olmasa da sağlam bir çalışma ile otaya çıkan tez diğer araştırmacılar ile paylaşılmalı. Bu şekilde bakmak bana da iyi geldi. Çoğu zaman yüksek lisans öğrencilerime çerçevesi belli olan işleri vermeye çalışıyorum. Garip. Belki de daha uçuk-kaçık fikirleri onlarla denemeliyiz. Rahatça çalışabiliriz. Risk almanın verdiği özgürlüğe paha biçilemez. Bundan sonra aklımda olsun.
Yazalım, not edelim, kaydedelim. İşimiz bu bizim. İyisiyle, kötüsüyle…
* Konferansı bana gösteren Ertunç Erdil’e çok teşekkürler.
Not: Yanlışlama ve negatif sonuçlardan bahsedip Karl Popper’ı anmadan olmaz. Popper’ın, bu yazının ruhuna da uygun, “Bilimsel Araştırmanın (Keşfin) Mantığı” kitabını öneririm.