Yılbaşının gelmesiyle Twitter zaman akışım tanıdığım, tanımadığım akademisyenlerin yıl değerlendirmeleriyle doldu: “Bu sene çok verimli geçti, 7 makale, 5 proje önerim kabul edildi” veya “Harika bir yıl! Bizim lab bu sene yine dört Avrupa Birliği projesi aldı”.
Güzel, gözümüz yok. Ya da var, bilemiyorum. Ama en gıcık şeylerden birisi akademik çalışmanın tamamen bir takım sayılar üzerinden ölçülür ve ifade edilir hale gelmesi. Bu sayı oyununu ilk önce üniversite sıralamaları, sonra üniversite içi yükseltme değerlendirmeleri özendirdi. Fakat ne yazık ki zaman içinde akademisyenler de bunu benimsediler.
“Bu sene çok güzel geçti, yıllarca birlikte çalıştığım doktora öğrencimi mezun ettim,” ya da “Harika bir yıl. Çalıştığım konuda lise öğrencileri için bir yaz okulu yaptım,” ya da “Ne acayip bir yıl, aynı probleme aylarca baktım ve bir adım ilerleyemedim,” zaman akışımızdan geçmeyen cümleler oldu.
Bu oyunu böyle oynamak zorunda mıyız?
Oldum olası yarışmaları sevmeyen biriyim. Akademik yarışın en önemli kısımlarından bir tanesi dışa dönük olmak, sosyalleşmek, yaptıklarını sürekli duyurmak, bir şekilde akademik gündemde kalmak. Bunların hepsinin ayrı ayrı önemini biliyorum ve hatta çoğu zaman öğrencilerime böyle yapmaları için öğütler veriyorum, bazen kendim de yapıyorum. Zira oynanan oyun bu şekilde. Ama işte bunların bir kısım, içe dönük bizler için çok.
Bazılarımız konferansların gala yemekleri konferansın en süper zamanı diye düşünürken, bir kısmımız için o ortam, insanı en çok tüketen kısım. Bir kısmımız orda iki espri patlatıp, herkesin aklında kalan karakterlerken, diğer bir grup hadi artık bu akşam bitsin diye düşünmekten ne yediğinin bile farkında olmayanlar. Bazılarımız arka bir pencerede sayıları derleyip o twitleri elinin tersiyle atarken, diğerleri yazdığı 140 karakteri sekiz kere baştan yazıyor.

Başka kriterler mümkün!
Akademik başarıyı, bu “görmek ve görünmek” oyunundan çıkarmanın en önemli yolu, üniversite içinde başarıyı başka şekilde ölçmek. Madem bir akademisyen olarak tek işimiz yayın yapmak değil, canla başla yaptığımız diğer işleri de yönetimler görmeli. Tabii böyle düşünen bir ben değilim. Utrecht Üniversitesi (özellikle profesör olacaklar için) yükseltmelerde kullanmak üzere yeni bir değerlendirme modeline geçti. Bu modelde bir kişinin araştırma çıktısına ek olarak altı kritere daha bakılıyor:
- Araştırma (Research): Bildiğimiz yayın, konferans düzenleme, araştırma fonu getirme, yüksek lisans ve doktora öğrencisi mezun etme vb. aktivitelere ek olarak, hep aynı insanlarla mı yayın yapıyorsun, araştırmalarının çoğu hala doktora hocanla mı, yaptığın araştırmaların daha büyük çapta devam ettirilmesi için ne tür adımlar attın, araştırmalarının diğer araştırmacılara ulaşması için neler yapıyorsun gibi sorulara cevap vermen gerekiyor.
- Etki (Impact): En kötü olduğum alan. Düşündükçe içim şişiyor. Sorularsa şöyle: Yaptığın işin toplum, endüstri vs. alanında ne gibi etkisi oldu? Mesela, geliştirdiğin algoritmayı kullanan ve bu sebeple işini daha iyi yapan bir şirket var mı? Yaptığın araştırmadan bir startup kurdun mu? Patent aldın mı? Ama aynı zamanda mesela bir açık dersle araştırmanı, halka anlattın mı?
- Profesyonel Performans (Professional performance): Bu kriteri ben inatla uzun süre anlayamadım. Ama özünde şu: Yaptığın işler, dünyada daha temel değişikliklere sebep oldu mu? Mesela, ders kitapları değişti mi senin araştırma sonuçlarından dolayı, ya da bakanlıklara yaptığın danışmanlık sonucunda, bazı ülke politikalarını etkiledin mi? Ama illa bu kadar ileri seviyede olması gerekmiyor. Mesela, bir devlet kurumuna verilen eğitimle, onların kullandıkları sistemlerde oluşabilecek hataları veya önyargıları anlamalarını sağlamak ve bu sayede onların işlerini daha dikkatli yapmalarına yol açmak da bu kategoride değerlendiriliyor.
- Takım ruhu (Team spirit): Birisi Pınar mı dedi 😊 Akademide en sevdiğim şey öğrencilerle vakit geçirmek. En başta birlikte çalışmak ama aynı zamanda birlikte yemeğe gitmek ya da bir makale gönderdikten sonra gidip bira içmek. Bir öğrencinin yıllar içinde nasıl geliştiğini görmek ise paha biçilmez. Bu kategori de şöyle diyor: İyi bir akademisyensin ama, takımını ne kadar düşünürsün, açık bir iletişim yapabiliyor musun, takımındaki insanlar değişik açılardan gelişsin diye bugüne kadar ne yaptın? Peki bunları daha iyi yapabilmek için bir kursa gittin mi? Birisinden mentörlük aldın mı? Birisine mentörlük yaptın mı?
- Liderlik (Leadership): Burda bahsedilen liderlik hem bölüm, fakülte veya genel üniversite içerisinde; hem de araştırma konusu çevresinde. Mesela, bir konferans başkanı veya bir dergi editörü olmak da bir liderlik, bölümün araştırmalarından sorumlu olmak da.
- Eğitim (Education): Ders verme, iyi öğrenci değerlendirmesi alma, bitirme projesi yaptırma gibi işler bu kritere düşüyor. Ama onun ötesinde, değişen dünyaya göre ders içeriklerini güncellemek, bazı lisans ve yüksek lisans programlarının içeriklerini değiştirmek, bir yüksek lisans programına daha uygun öğrenciler çekebilmek için çalışmış olmak da burada değerlendiriliyor.
Peki bir kategoride yaptıklarını ve dolayısıyla başarılı olduğunu nasıl gösterebilirsin? Mesela araştırmayı ele alalım. Birinci başarı gösterme yöntemi geleneksel sayılarla. Dört yayın yaptım, 15 atıf aldım gibi. İkincisi, kendi açıklamalarınla; şu konuda şöyle deneyler yaptım, şu araştırma sorusuna cevap vermeye çalıştım. Özellikle bir yayına dönmemiş işler ya da başvurulmuş ama alınamamış fonlar bu şekilde açıklanabilir. Üçüncüsü, başkalarının gözünden; mesela alınan bir ödül ya da bir doktora öğrencisinin yazdığı, nasıl araştırma yaptığınızı anlatan bir mektup.
Neden önemli?
Bu şekilde bir değerlendirme içinde, insan yaptıklarını düşünürken, biraz da olsun bu sayı oyunundan çıkıyor. En azından bu kriterler için neler yaptığını düşünürken, insan biraz daha kendisini sorguluyor. Bazı yapmadığı şeyleri görünce, neden yapmadım, yapabilirdim deyip, biraz da akademisyenliğin farklı alanlarında işler yapmak istiyor. Ve aynı zamanda yaptığı ama sayıya dökülemeyecek bir çok iyi şeyin farkına varıyor. Sonrasında, twit atar dünyaya duyurur musunuz, o size kalmış.