Aynı yolun yolcuları

Bu bir dayanışma yazısı. Ve bir dayanışma yazısının yazılabileceği en güzel güne, yani haziran başına, denk getirilmiş bir yazı. Koyu bulutlar Seveni de var tabii. Ama hava bulutlu, karanlık olunca keyfim iyice kaçar. Herhalde onun için bu ara başlığı, araştırmanın o zorlu günlerine uygun buldum. Hani kafanın hiç basmadığına inandığın, bunları niye yapıyorum diye sorguladığın, … Okumaya devam et Aynı yolun yolcuları

Araştırma buraya, eller havaya: Bir konferans hikayesi

Mayıs'ın ilk haftasında, benim araştırma konumdaki en büyük konferans olan, Autonomous Agents and Multiagent Systems (AAMAS) konferansını İstanbul'da yaptık. (Aslında nisan ayından beri BolBilim'de de İlker'in gerisinde kalmamın sebebi budur. Arayı haziranda kapatacağım.) Konferans taze bitmişken, şöyle başından itibaren hangi aşamalardan geçtik, neler iyi gitti, nelere dikkat etmek lazım bir kayıt tutmak istedim. Teklif verme … Okumaya devam et Araştırma buraya, eller havaya: Bir konferans hikayesi

İmece usulü

Kağıtlarla dolu bir masa ve o masada yıllardır aynı problemi çözmeye çalışan bir profesör. Azıcık aşı, kaygısız başı. Gel gör ki hali perişan: hijyen hak getire; beslenme desen pek nadir; sosyal hayat söz konusu bile değil. Sadece bilim aşkı (püfff), azim (püüffff), cefa (püüüffff), sabır ve fedakârlık (püüüüffffff)... BOOOM! Balon patladı. Sanki her başarılı akademisyenin yalnızlık içinde kıvranması gerek. "Delirmemiş … Okumaya devam et İmece usulü

Önce bölüm, sonra fakülte… En sonunda tüm üniversite!

Herhangi bir üniversiteden bir bölümü seçin.  Çok yüksek olasılıkla, aşağıdaki görüntülerden en az biriyle karşılaşacaksınız: Bölümün ayaklı tarihi bir hoca. Her dönem yılmadan aynı dersleri vermiş. Virgülüne 15 yıl önce dokunduğu notlarını kullanmaya devam ediyor. Bilmem kaçıncı baskısı çıkan kitabın hâlâ ikinci baskısından ders anlatıyor - ki ilk baskı İskenderiye Kütüphanesi'nde yanmış. Ödev soruları da … Okumaya devam et Önce bölüm, sonra fakülte… En sonunda tüm üniversite!

Ne! Çocuk mu?

Akademisyenliğe beline kadar batmış herkesin bildiği gibi akademisyenlerin hayatı oldukça düzensiz. Bazen oturur saatlerce çalışırsın, yaptığın iş hiçbir yere varmaz. Bazen en olmadık yerde aklına bir şey gelir, unutmamak için ne yapacağını bilemez, apar topar bir kağıt kalem bulup not alırsın. Bazen bir makaleyi göndermenin son gününden önce insanlıktan çıkar gece gündüz çalışır, başka bir … Okumaya devam et Ne! Çocuk mu?

Unvanınızı nasıl alırsınız?

2006 senesi olmalı. İşe başlayalı henüz iki yıl bile olmamış. Ders verdiğim sınıfta, benden hemen önceki saat Erdal İnönü'nün. Fizik profesörü, eski başbakan yardımcısı. Dersinin sonunda öğrenciler yanına gidiyor, birşeyler soruyorlar. Kapıda beni görünce geç kaldığını anlıyor; bana dönüp "Afedersiniz," diyerek tahtayı silmeye davranıyor... Bu görüntü hiç aklımdan çıkmadı. Erdal İnönü gibi hocalar üniversiteyi üniversite … Okumaya devam et Unvanınızı nasıl alırsınız?

Yazan-çizenler için program külliyatı

İster Antarktika'da yavru fokları inceleyen bir doğa bilimci olun, ister elinde tebeşirle teoremler yazan bir matematikçi. Önünde sonunda bir bilgisayarın başına geçmeniz gerekiyor. Alanlarımıza özel programlar kullandığımız doğru. Ancak olay rapor yazmaya, grafik çizmeye ve biraz da hesap yapmaya gelince aslında çoğumuz aşağı yukarı benzer işlerle uğraşıyoruz. Nerden başlayacağım diye düşünürken açtım bilgisayarımı, yüklediğim programlara … Okumaya devam et Yazan-çizenler için program külliyatı