Bundan yaklaşık altı ay önce “Nedir Bu Doktora” diye yazmıştım. Doktora nasıl yapılır sorusunun cevabı ne kadar muğlaksa, inanın doktora nasıl yaptırılır sorusunun cevabı ondan daha muğlak. Doktora yapmak için en azından YÖK yönetmeliklerinde veya üniversite bünyelerinde minimum isterler öğrenebilir. Fakat, hoca olarak doktora öğrencisiyle nasıl çalışılır, nerden başlanır, nerde durulur hiç bir yerde anlatılmaz. E, peki gerçekten nasıl yaptırılır bu doktora? Tabii ki bir reçetesi yok; hepimiz deneye yanıla öğreniyoruz. Benim öğrendiklerimse şöyle:
Öğrenci Seçmek
Bence doktora yaptırmanın en zor kısımlarından birisi. Türkiye’de genelde, bölümlerin doktora başvuruları sırasında bazı öğrenciler doktora yapmak üzere başvuruyorlar. Bu aşamada seçmeyi düşündüğünüz öğrenciyi ne kadar iyi tanıyabilirseniz o kadar iyi. Öğrenci sizinle yüksek lisans yaptıysa, en güzeli. O zaman zaten büyük ihtimalle, bir çalışma sistemi oluşturdunuz, birbirinizi tanıdınız ve birbirinizle çalışabiliyorsunuz. Eğer daha önce sizinle çalışmadıysa, mutlaka referans istemekte fayda var. Tercihen üniversitelerin verdikleri formlar yerine, öğrencinin yüksek lisans yapmış olduğu hocaya direkt yazın. Duymak istediğiniz sadece “çok iyi biridir, akıllıdır” gibi jenerik şeyler değil. Sorumlu mu, makale okuyabiliyor mu, teknik altyapısı nasıl? Ama bu bilgileri alırken de her hocanın kendince farklı beklentileri olduğunu unutmayın. Bu referanslara ek olarak, öğrencinin size yaptığı birşeyleri göstermesini isteyebilirsiniz. Bu bir proje olabilir, bir makale olabilir, ya da en azından bir işe azimle devam etmiş olduğunu gösterebileceği herhangi bir şey. Bence öğrencinin bilimsel yeterliliği kadar, tarzı, karakteri de seçimde önemli. Yıllar önce, gündüzleri uyuyup, geceleri çalışan bir öğrencim vardı. İnanılmaz akıllı ve becerikliydi, fakat hayatlarımız fiziksel olarak çakışamadığı için hiç ilerleyemedik.
Çalışma Yöntemi
Her hocanın bir yoğurt yeyişi var malum. Sizinki artık nasılsa, bunu öğrenciyle ilk baştan konuşmak ve el sıkışmak gerekli. Ben mesela dışarda çalışan öğrencilere doktora yaptıramıyorum (iki karpuz, bir koltuk meselesi). Her hafta mutlaka toplanmak istiyorum. Her hafta öğrencinin birşeyler yapmasını bekliyorum. Artık beklentileriniz neyse, bunları ilk baştan öğrenciye söyleyin. “Ali Hoca’nın öğrencisi üç ay tatile gidiyor, ben gidemeyecek miyim?” Ya da, “Ceyda Hoca, bu kadar çok makale istemiyor” gibi gereksiz karşılaştırmaların en baştan önüne geçin. Beklentiler çalışma yöntemiyle ilgili olabileceği gibi, beklediğiniz sonuçlar veya çıktılarla ilgili de olabilir. Bizim bölümde, her doktora öğrencisinin iki dergi makalesi çıkarması doktora mezuniyeti için şart. Fakat, belki bunun yanında bazı konferanslara gitmesini de istiyor olabilirsiniz.
Motivasyon
Doktora sırasında motivasyon çok hızlı düşebiliyor. Bir makaleye alınan red, hocaya ne kadar dokunuyorsa, öğrenciye onun beş misli dokunuyor. Ya da, bir hafta okunan makaleden hiçbirşey anlaşılmadığında hop yine moral yerlerde. Ne yapıp yapıp, o morali yükseltmek gerek! İster alıp öğrencileri adaya pikniğe götürün, ister yemeğe. Konferanslara gitmek benim doktora öğrencisiyken en sevdiğim şeydi. Sabah akşam çalışıyorsun, bari altı ayda bir biryerlere gideyim, yeni yerler göreyim diye düşünürdüm. Ne yapıp edip, öğrencileri o konferanslara gönderecek parayı bulun. (Devlet üniversiteleri duy sesimi!)
Yazma
Etrafımda sıkça, “yazmayan doktora öğrencisinden” şikayet eden hocalar olur. “Çalışıyor, işleri yapıyor ama yazmıyor” diye tasvir ediliyorlar! Bence bunun en önemli sebebi öğrencilerin yazmayı bilmemesi. Akadamik makale yazmak zor ve daha önce hiç bir şekilde öğretilmemiş bir iş. Öğrenci ne kadar iyi iş yapsa da, gidip sular seller gibi bir makale yazmasını beklemek gerçekçi değil. Onun yerine, birlikte yazmaya onu teşvik edin. Doktora öğrencisine makale yazmayı öğretmek, belki de doktora yaptırmanın en zor ama en önemli kısmı. Olabildiğince tanımlı kısımlardan başlayarak yazdırın. Yazdıklarını okuyun, tercihen kağıt üzerinde düzeltin ki editörde değişiklikleri yaparken neyi yanlış yaptığını görsün. Doktoranın başlarında, bir öğrenciyle makale bitince, sanki çoğunu siz yazmış gibi oluyorsunuz. Hatta, ben tek başıma yazsam 50 kere bitmişti diye düşünebilirsiniz. Ama bu da böyle bir öğrenme süreci. Bunu ancak böyle yapa yapa, doktora öğrencisi de yazmayı öğreniyor. İyi haber, eğer bu öğretme işini iyi yaptıysanız, son makalenin hemen hemen hepsini, öğrenci kendisi yazıyor!
Sunum
Öğrencilerin az bildiği ikinci şey sunum. Genelde Türk eğitimi, öğrencinin pasif olarak herşeyi yuttuğunu sanarak ilerlediği için, öğrenciler düşündüklerini ve yaptıklarını yazmadıkları gibi, pek de sunmamış oluyorlar. Oysa sunum şart! Ben öğrencilerime şöyle diyorum: Harika işler yapmış olabilirsin, ama karşı tarafa bunu anlatamazsan, yapılan işin hiç kıymeti yok.
Sunumun üzerinden öğrenciyle birlikte geçmek son derece faydalı. Hem içeriğin nasıl akacağına karar vermek, hem de zamana dikkat edebilmek çok önemli. Doktora savunması bunun en elzem olduğu yer. Lafı çok uzatmadan, ana sonuçlara odaklanan bir sunuş yapmak gerekli. Özellikle, ana sunumdan önce prova bir sunum yaptırmak inanılmaz faydalı.
Akademik Camia ile İlişkiler
Gezmesi, eğlencesi bir yana, doktorada insanın en çok ufkuna açan şey konferansa gitmek. Bu sayede diğer araştırmacılarla biraraya gelmek, başkalarının nasıl konuşma yaptığını seyretmek, herkesin önünde yaptıklarını anlatmak önemli. Özellikle öğrencilerinizin diğer araştırmacılarla biraraya gelmesini sağlayın. Eğer konferansta siz de varsanız, öğrencinizi de yanınızda heryere götürün, diğer araştırmacılarla yaptığınız sohbetlerin bir parçası yapın. Doktora bitirip doktora sonrası iş aradıkları zaman bu ilişkiler son derece faydalı olacak.
Bazı alanlarda doktora sırasında öğrencilerin yurtdışına bir-iki dönem gitmesi çok faydalı oluyor. Predoctoral da denen bu süreç öğrencinin sizin dışınızda bir araştırma grubu görmesi ve oranın kültürünü de öğrenmesi için çok önemli. Özellikle, gidilen gruptaki çalışma alanları, sizin alanla tamamlayıcı nitelikte ise, öğrenci üzerinden bir ortak çalışma yürütülebilir. Hatta, orada yanına gittiği hoca, doktora jürisine davet edilebilir.
Bunun dışında, öğrencinin doktora sırasında mutlak bazı konferanslarda veya dergilerde hakemlik yapmasını sağlayın. Bu işe önce, size gelen bir makaleyi öğrencinize değerlendirterek başlayın. Üzerinden birlikte gidin; ona hangi noktaları vurgu yapması gerektiğini anlatın. Doktoranın ilerleyen zamanlarında, denk gelirse öğrencinizi hakem olarak konferans ve dergilere önerin. İsminin duyulması için uğraşın.
Doktora Sonrası
Öğrenci geldi, doktora yaptı, bitirdi ama doktora hocasının işi bitmedi. Doktoradan mezun olan öğrenciyi, bir işe yerleştirmek doktora hocasının işi. Tabii birçok belgeyi öğrenci hazırlıyor, başvuruları yapıyor ama öğrenciyi doğru gruplara yönlendirmek, mümkünse arkadan o gruplarla yazışıp öğrenciye referans olmak gibi işleri doktora hocasının yapması gerek. Bizim alanda, bir post doc bulmak zor değil, ama iyi bir post doc bulmak zor. Ben özellikle öğrencinin doktora sırasında yaptığı işlerle alakalı fakat birebir örtüşmeyen pozisyonların daha iyi olduğunu düşünüyorum. Böylelikle öğrenci de, kendi “rahat alanından” çıkıp, yeni sulara atlayabilir.
*Geçen hafta sevgili doktora öğrencim Nadin, doktorasını bitirdi. Temmuz’da Kings College London’a postdoc olarak gidiyor. Anaların çocuklarıyla övünmesi gibi, ben de kendisiyle her fırsatta övünürüm. Yolu açık olsun!
Böyle hocayı kim kaybetmiş de biz bulalım (söz meclisten dışarı tabii ki) 😀
%100 katılıyorum, her bir maddeye!
Aziz Sancar’a “genç araştırmacılara önerileriniz nedir?” diye sordular, “Danışmanınızı iyi seçin” dedi. :))
Sizde iyi seçilmiş danışmanlar arasına giriyorsunuz gibi gözüküyor ama şu çalışanların doktora yapması olayı ülkemizin bir ayıbı gibi durmuyor mu? Türkiye’de gerçekten doktora öğrenimi boyunca desteklenebilecek kadar az doktora öğrencisi bulunuyor ama bunların çocuğu bir şekilde çalışmak ve sizinde dediğiniz gibi karpuzu taşımak zorunda kalıyor. Öğrencileriniz çok şanslı, tebrikler, başarılar,
Bir akademisyen için en zor kısım doktora öğrencisini seçmek , doktora öğrencisi için de en zor kısım danışmanı seçmek :)Türkiye’de sizin anlattığınız gibi her akademisyenle doktora öğrencisi baştan el sıkışsa müthiş olur.
Ülkenin şartları göz önünde bulundurulduğunda çalışmayan doktora öğrencisi olmak çok zor. Doktora yapan öğrencinin 30 yaşına merdiven dayadığını da düşünürsek daha da zor. Hayat da bir yandan akıp gidiyor çünkü. Bu kişi bir yanda doktora yaparken, bir yandan evlenecek, çocuk sahibi olacak. Alacağı sorumlulukların sahibi olarak iyi maaş alabileceği bir işte de çalışması gerekecek. Bunu aşmanın yolu ya çalışanlara doktora yaptırabilen akademisyen sayısını artırmak ya da çalışmadan doktora yapacaklara çalışıyormuş gibi destek vermek.
Yüksek lisanstaki tez danışmanına yazmak yeterli olur mu bilmiyorum. Çünkü, -kendimden örnek vereyim- tez danışmanımla frekansım hiç tutmamıştı ama bir şekilde sonuca ulaştık. Çünkü anlattığınız gibi baştan el sıkışmamıştık, beklentilerini karşılayamadım 🙂
Eğer bu anlattıklarınızı gerçek hayatta uyguluyorsanız siz bayağı iyi bir tez danışmanıymışsınız. Yurtdışında da okudum çoğu hoca çok ilgisiz, herşeyi öğrenciden bekliyor. Öğrencinin yazılarını düzeltmek hele müthiş birşey.
Bunların gerçekten var olduğunu bilmek, buna inanmak benim için çok güç. Doktora tez danışmanının doğru kişi olup olmadığından tereddüt ediyor insan.. Biz koridorda yürürken gülümseyip selam veren hocayı iyi hoca olarak biliyoruz.. Ne hakemliği, ne birlikte makale yazması.. Hayır bunları okuyunca kendini sorguluyor insan acaba ben mi üstüme düşeni yapmadım, ilgili bir öğrenci gibi görünmedim, araştırmadım diye. Belki tuhaf gelecek yüksek lisanstan mezun olman için bildiri sunman gerek dediler son dakika kongre, konferans bulup bildiri gönderme tarihine kadar 10 gün içinde makale nasıl yazılır bilmeden bir şeyler gönderdim. Gönderdim diyorum evet. Gönderdiğim “şey” e makale diyemiyorum çünkü hakem yorumları geldiğinde utandım ve 2 hafta makale nasıl yazılır bunu araştırdım. Meğer literatür taraması denen şeyin “bu bilgileri nereden öğrendin?” diyenlere “bak, burdan yazdım” gibi bir cevap olduğunu sanıyormuşum. Şuan kendimi de acımasızca eleştiriyorum ama buna rağmen okullarda bunlarla ilgili küçük konferanslar, kısa süreli eğitimler verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylece bu yazma ve okuma işi sadece danışmana da kalmamış olur.
Yazılarınız oldukça değerli, umuyorum devam eder.
Sevgiler…
YouTube bolbilim kanalınızı takip ediyorum. Daha önce bu yazıyı okuyup sorun bende mi acaba neden hiç böyle bir danışmanım olmadı demiştim. Ama videodan izleyince daha iyi anladım ki az bulunur müthiş bir insansınız.