Seçmece dergi

Makale yazmak deli işi. Uzun zaman alır. Yıllar sürenlerini gördüm. Yıllar! Neyse, moral bozmayayım… Öyle böyle derken sorular cevaplanır, araştırma nihayete erer. Tam sevinecekken hiç akla gelmeyen başka bir soruya toslanır: Hangi dergiye göndermeli?

Soruya soruyla atar yapmak, derste öğrencisine cevap veremeyen hocanın işidir. Ben de öyle yapayım. Makalede kimlere atıf yapılmış? O insanlar nerelerde yayımlıyorlar? Alandaki dergilerden hangileri benzer seviyede işlerle ilgileniyor? Tez elden bir cevap almak şart mı? Prestij mi, popülizm mi yoksa pragmatizm mi?

Dergi grupları

Ben ilk önce yaptığımız işte kimlere referans verdiğimize bakıyorum. Çalışmanın çeperindeki işleri eleyip, doğrudan ilgili olanlara bakınca kabaca üç grup çıkıyor:

  1. Çok sağlam dergilerde yayımlanmış olanlar.
  2. İyi işlerin olduğu, benim gibi ölümlülerin basabileceği dergiler.
  3. Son çare grubu.

Bu arada referans verdiğimiz yazarların diğer makalelerini gönderdikleri dergilere de bir göz atıyorum. O dergiler de bu gruplara dahil edilebilirler. Dergileri bu şekilde gruplamak yeni başlayanlar için zorlu olabilir. Ancak alanda çalışan ya da benzer dergilerde yayınları olan daha tecrübeli insanlara sorulabilir. Burada gönderilmesi planlanan makaleden yola çıkıyorum. Yoksa örneğin bazı dergiler daha teorik, bazıları ise daha uygulamalı makaleler tercih edebilir. O ayrımı bir nebze de yapılan iş belirleyecektir.

Herkes en baba dergide yayımlamak ister. Tamam, insanın gözü yukarda olmalı. Ancak ayakların da yere basması gerek. Burada temel açmazı atalarımız güzel özetlemiş: “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.”

İlk gruptaki dergiler için şapkayı önüme koyup, kendi işlerimizin onlardan daha iyi olduğuna ikna olmam gerek. Aynı seviyede demiyorum; daha iyi. Çünkü bugüne kadar şunu öğrendim: Bu dergilerin ilk refleksleri makaleyi reddetmek oluyor. Onun için ilk tepkiyi kırıp kıramayacağımızı etraflıca düşünüyorum. Ancak şunu da açıkça yazmalıyım. Er ya da geç bu dergilerde yayın yapmayı hedeflemeli. Neticede prestijli yayınlarla isminiz yürüyor.

İlk elden düşünülecek dergiler ise ikinci grupta. Bunlar saygı gören, kabul oranları ilk gruba göre biraz daha yüksek olan dergiler. Ayrıca bu gruptaki dergi sayısı daha fazla. Haliyle okuyucu sayıları da daha fazla oluyor. Bazen bu özellikleri ile ilk gruptaki dergilerin önüne dahi geçiyorlar. 

“Son çare grubu” yazdım diye kendimi kötü hissettim. Bu gruptaki dergilerde makale basmak ortalamada daha kolay olabilir. Yine de çok iyi makaleler bastıklarını gördüm. Tıpkı, ilk grupta yayımlanmış dandik makaleler gördüğüm gibi. Onca emek verilmiş bir işin basılması önemli. Özellikle akademik hayatının başındaki arkadaşlardan biri için dergide kendi ismini görmek büyük motivasyon oluyor.

Önceki paragrafın son cümlesi beni zaman konusuna getiriyor. Bazı dergilerin cevap süreleri korkunç. Makaleler aylarca hakemlerde yatıyor. İyi de bazen tez elden cevap gerekiyor. Hele eş yazarların arasında öğrenciler varsa insan iki kere düşünüyor. Onların mezuniyetleri makalenin basılmasına bağlı olabilir. Ya da doçentlik için geçilmesi gereken deli saçması bir sınav var. Şartları belli; en başa da atıf endekslerine girmiş dergilerden birinde makale yayımlamayı koymuşlar. Böyle durumlarda yıllarca beklemek pragmatik değil. Dergileri belirledikten sonra son dönemlerde bastıkları makalelerin kabul edilme sürelerine bakıyorum. Bu bilgiyi pek çok dergi makalenin başına ekliyor.

Pragmatizm, süre baskısı, vesaire… Her ne olursa olsun atıf ve yayın işlerini ahlaksızlığa dönüştürmüş dergilere makale göndermem. Öyle bir dergide basılacak yayında ismim olacağına hiç yayımlanmasın daha iyi.

Aslında yazı burada bitti. Ama…

Teşkilat-ı Reddiye

Yazmadan duramadım. Aramızda kalsın; hakemlerin kurduğu gizli bir örgüt var. Özellikle ilk gruptaki dergilerde yazanlardan oluştuğunu düşündüğüm bu teşkilat, dışarıdan gelen makaleleri reddediyor. Birbirlerinin işlerini ise çok daha kolay kabul ediyorlar. Zaten pek çok hakem makaleyi gönderenin isminden, çalıştığı kurumdan etkileniyor. Hatta gönderilen makalenin Türkiye’den gelmesini bile faul olarak gören insanlar var. Evet, bazı dergilerde hakemler makale yazarlarının isimlerini görmüyorlar. Ancak o durumda bile makaleyi kimin gönderdiğini anlamaları güç değil.

İdealde olması gerekenle, gerçekte olanlar maalesef pek örtüşmüyor. Öyle geçilmeyecek bir engel değil. Fakat sabır ve zaman istediği muhakkak.  Onun için yılmak yok, yola devam; ya da Beckett’ten araklarsam:

“Tekrar dene, tekrar reddedil, daha iyi reddedil.” 


Bu yazının fikrini  kenar çubuğundan bize veren Mert Edalı’ya teşekkürler.

Seçmece dergi” üzerine 7 yorum

  1. Geri bildirim: Bol Bilim bir yaşında | BOL BİLİM

  2. Geri bildirim: Akademik kariyeriniz kaç karış? | BOL BİLİM

  3. Çalışması kabul edilmeyen genç akademisyenlerin okuması gereken bazı twitler.

  4. Geri bildirim: Denetimin Hikayesi: Yazdıklarımıza bizden sonra neler oluyor? | BOL BİLİM

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.