Akademisyen olmayı ilk düşündüğüm yıllarda, sevdiğim bir hocam bana, “Mutlaka akademisyen ol. Sabahtan derslerini verirsin, saat 2’de eve döner, ev işlerini halledersin” demişti. Sanırım, ev işlerini halletmenin kadınların yükümlülüğü olduğu zamanlardı. Akademisyenlerin yükümlülüğünün ise sadece ders vermek olduğu zamanlar… Oysa şimdi, araştırma yapmak, araştırma sonuçlarından yayın çıkarmak, ve bunların başkaları tarafında görülmesini sağlamak akademik kariyerin temel taşı oldu.
Yayın Başarısı
Makalele ve bildirilerin, yazıldıktan sonra hayatlarına devam edenleri makbuldür. Bundan kastım şu: İstediğimiz, diğer araştırmacıların, bu yayınlarda yazılan şeyleri faydalı bulması, bunları kullanarak yeni sonuçlar üretmesidir. Bazen başka araştırmacılar sizin formüle ettiğiniz problemi beğenir, değişik şekillerde çözmeye çalışır ve kimi zaman sizden daha iyi çözer. Başka bir zaman araştırmacılar, sizin önerdiğiniz problemi alır, bunun değişik, daha zor hallerini formüle eder; onları çözmeye çalışır. Bu durumların hepsinde, sizin yaptığınız şey, o alanda önemli olmuş demektir. Bu durumda sizin araştırmalarınızdan atıf verilerek bahsedilir. Bir çalışmanın ne kadar başarılı olduğunu belki değişik şekillerde ölçebilirsiniz ama bunların arasında en nesnel ve ölçülebilir olanı ne kadar çok atıf aldığıdır.
Peki, her atıf bir mi? Örneğin, etki katsayısı yüksek bir dergide basılan bir makalenin size atıf vermesiyle, bir çalıştay yayınının size atıf vermesi aynı mı sayılmalı? Bunun bence net bir cevabı yok. Akademi camiası bu konuda (da) bir kafa karışıklığı içinde. Yayınlarınıza yapılan atıfları görebileceğiniz değişik Web siteleri var. Bunlardan benim en sevdiğim Google Scholar. Buraya girip, kendiniz ücretsiz bir hesap açarsanız, size kendi yayınlarınızı sıralıyor ve her yayının kaç atıf aldığını söylüyor. Bu atıfları sayarken de, atıf arasında ayırım yapmadan, Web’de bulduğu tüm atıfları alıyor. Google Scholar‘ın alternatifi olan Web of Knowledge paralı bir Web sitesi. Üniversitelerin kütüphaneleri üzerinden ulaşılabiliyor. Burada atıf olarak sayılan makaleler, kendileri SCI-Expanded indexi tarafından taranan dergiler. Onun için, iki kaynak arasındaki atıf sayılarınız arasında bir uçurum olabilir. Son zamanlarda meşhur olan Scopus, Elsevier basımevinin kendi yayınlarını öne çıkarmak üzere ortaya çıkardığı bir indexleme ve atıf hesaplama sitesi. Scopus, özellikle Avrupa Birliği projelerine bilgi girerken kullanılan bir atıf tarama merkezi. ORCHID, ResearchGate, Academia gibi daha pek çok atıf tarayan Web sitesi var.
Akademisyen Başarısı
Peki, diyelim çok atıf almış iki yayınınız var. Artık, “ben başarılı bir akademisyenim” diyebilir misiniz? Ya, çok atıf alan yayın sayınız üçse? Ne kadar atıf iyidir, kaç yayında bunu sağlamak gerekir? İşte bambaşka bir “akademik” tartışma konusu. Akademisyen başarısını ölçmek için, bir takım göstergeler uydurulmuş.
H-gösterge (h-index): Bu göstergenin değeri olan “h” sayısı, bir akademisyenin en azından “h” kadar atıf almış, “h” yayını olduğunu söylüyor. Örneğin, bir kişinin h-göstergesinin 20 olması, 20 tane yayınının, 20 veya üzeri atıf almış olması demek. Bu göstergeyle, toplam atıf sayısının ötesinde, atıfların ne kadar istikrarlı olduğu da ölçülmüş oluyor. Örneğin, bir kişinin yirmi yayınından birisi 400 atıf almış, diğerleri hiç almadıysa, hayatta bir başarılı iş yapmış diye düşünülüyor. Halbuki, bu şekilde 20’şer olarak, 20 yayına bölündüğünde, başarılı yayınları sık yapabildiği düşünülüyor.
i10-gösterge (i10-index): Bu gösterge, h-göstergeye göre biraz daha basit. Bir yayının 10 atıf alması da oldukça önemli olduğu için, bir kişinin kaç yayınının en azından 10 atıf aldığını sayıyor.
Hem toplam atıf sayıları, hem de gösterge değerleri hesaplanırken, genelde yazarın kendi diğer çalışmalarından yapılan atıflar saf dışı bırakılıyor. Böylece, bir kişinin kendi makalelerine sürekli atıf yaparak, kendi göstergelerini şişirmesi önleniyor. Bu iki göstergeden başka göstergeler de var. Hatta, bilimin çıktıları nasıl ölçülmeli konusunda yoğun araştırmalar yapanlar da. Bibliometrics ve scientometrics bu konuların çalışıldığı alanlar. Diğer taraftan akla şu geliyor, bir akademisyenin iyi bir yayın başarısı olması, onu iyi bir akademisyen yapmaya yeter mi? Başka neler önemli?
YÖKSİS
Yüksek Öğretim Kurumumuz da bu konuyu 2015 yılının son birkaç haftasında irdelemeye karar verdi. Devlet üniversitelerine Akademik Teşvik Yönetmeliği göndererek, akademik kadrolarda oturanların performanslarının bir puanlama sistemiyle ölçüleceğini bildirdiler. (Ben olsam, neyse…)
Peki, YÖK nelere puan veriyor?
-
Yayın sayılarına ve yayınların aldığı atıflara. Artık, Türk akademisinin neredeyse benimsediği, benim çok taraf olmadığım “yazar sayısına göre oranlama” prensibiyle, yayınlarınızdan ve atıflarınızdan, yazar sıranıza göre puan alıyorsunuz. Benim bu konuda taraf olmamamın sebebi, artık yapılan çalışmaların çokça birlikte çalışma gerektirmesi. Mesela, fizik gibi onlarca insanın uzun yıllar birlikte çalışıp ortaya çıkardıkları bir yayından, hiçbirisi doğru düzgün bir puan alamıyor. Bana birlikte çalışmayı cezalandırmak saçma geliyor.
-
O sene bitirilen araştırma projelerine. AB projesi, yerel proje gibi kategoriler altında, projeleri grupluyor. Projeden ne çıkmış, etkileri ne olmuş gibi konulara girmeden, sadece araştırma projesinin bitirilmiş olmasını önemsiyor.
-
Akademisyenin, dergilerde editörlük veya hakemlik yapmasına, bilimsel kuruluşların heyetlerinde bulunmasına, heyet başkanı, yardımcısı vb. gibi görevlerde olmasına.
-
Sergi, patent, tasarım gibi aktivitelere.
Şu konulara ise, gördüğüm kadarıyla hiç puan vermiyor:
-
Ders veriyor musun, kaç tane veriyorsun, ne kadar iyi veriyorsun,
-
Kaç tez yaptırmışsın, doktora öğrencilerin olmuş mu, mezun olunca nerelere gelmişler,
-
Bölüm ya da üniversite için hangi komisyonlarda çalışmışsın, bunun sonucunda neleri düzeltmişsin ya da bozmuşsun.
Diyeceğim şu, benim yeni yetme akademisyenlik zamanımdan sonra köprünün altından çok sular aktı. Saat 2’de ev işi yapmaya evine dönen akademisyen kaldı mı?
Hocam elinize sağlık, kısa; ama çok öz bir yazı olmuş.
Geri bildirim: Denetimin Hikayesi: Yazdıklarımıza bizden sonra neler oluyor? | BOL BİLİM