Yaklaşık altı aydır Hollanda’dayız. Ben, Utrecht Universitesi, Bilgisayar Bilimleri’nde hocalık yapıyorum, İlker ise Erasmus Üniversitesi, Ekonometri Enstitüsü’nde. Yani, yıllardır alışık olduğumuz akademik ortamın dışında, ama yine de akademinin içindeyiz. İnsan, içinde bulunduğu kuruma alıştıkça, bir rahatlama içerisine giriyor. Buralar benden sorulur hissi belki de. Yeni bir kuruma, hele başka bir ülkede yeni bir kuruma gidince, insan bir çırpıda rahatlıktan rahatsızlığa geçiyor. Ortamı anlama ve uyum sağlamak için uğraşmaya başlıyor. Peki, akademik hayatta, neler aynı, neler farklı? Benim gözlemlerim şöyle…
Bölüm Yapısı
Hollanda’da bölümler araştırma gruplarından oluşuyor. Bu gruplar, grubu yöneten bir profesör, doçent ve yardımcı doçent hocalar ve doktora öğrencilerinden oluşuyor. Doktora öğrencisi desem de, burada doktora yapan kişilere öğrenci denmiyor; genç araştırmacı statüsündeler. Grubu yöneten profesör, gruptaki insanların araştırmalarına yön vermekten, doktora yapanların derecelerini almalarından vb. sorumlu. Gruptaki bir doktora öğrencisinin, birinci danışmanı mutlaka bu profesör oluyor. İkinci danışmanı olarak, gruptaki diğer hocalardan birisi olabiliyor. Öğrenci genelde bu ikinci danışman hocayla çalışıyor. Gruptaki profesör olmayan hocalar, ancak gruplarındaki profesör emekli olursa, ya da ölürse kendi gruplarında profesör olabiliyorlar. Böyle olduğu için, çoğu kıdemli doçent başka üniversitedeki açık bir profesör pozisyonuna başvurarak profesör olmayı deniyor. Bu sebeple, Hollanda akademisinde inanılmaz bir hareketlilik var. Mesela, son üç ay içinde, bizzat tanıdığım üç Hollandalı hocanın, başka kuruma profesör olarak geçtiğini duydum.
Bu grup yapısı, bana o kadar ters ki, neresinden eleştirmeye başlayayım bilemiyorum. Mesela, neden bir grupta sadece bir profesör olsun? Diğer hocalar çocuk mu ki, onların başına bir profesör getiriyorsun? Yönetimi gruplar seviyesine indirince, grubu yöneten profesöre bağlı olarak birçok farklılık da olabiliyor. Bir grupta, iki çalıştay bildirisiyle doktora savunmasına giren doktora öğrencisi varken, başka bir grupta öğrenci dergi makalesi çıkarmadan giremiyor. Bir grupta, profesör her çıkan makaleye kendi adını da koyarken, diğeri gruptaki profesör hocaları kendi haline bırakabiliyor.
Bölümde tüm kararları profesörler veriyor! Harbiden! Haftalık profesörler toplantısı var. Onlar -ki diğer hocalardan herşeyi daha iyi bilirler- oturuyorlar ve tüm bölüm adına kararları veriyorlar. Ne tür kararlar? Mesela, bölüme birisi alınacak. Başvuranlardan kimler mülakata çağrılacak, bunlardan hangisine teklif verilecek, gelecek kişi ekstra şeyler istediyse bunların ne kadarı karşılanacak. Ya da, yüksek lisansta yeni bir program açılacak mı, var olan bir programa başvuranlardan kimler kabul edilecek? Bu da bana ilk geldiğimden beri süper saçma geldi. Bir hoca alınacak ve bir gruba dahil olacak ama o gruptaki kişilerin fikri alınmıyor. Ya da mesela yeni yardımcı doçent olmuş birisi, yeni doktora ve postdoc yaptığı için konusuna bazen bir çok profesörden daha hakimdir. Neden onun fikri alınmasın ki? Tahmin edeceğiniz gibi, burada da boş durmuyor, her fırsatta herkese bunları anlatıyorum. Bu Hollanda akademisi illa ki demokratikleşecek 🙂
Çalışma Düzeni
Yeni bölümüm, eskisine göre hoca sayısı bakımından daha kalabalık. Türkiye’de genelde hocalar tam zamanlıdır. Daha az sayıda yarı zamanlı veya dışarıdan ders veren hocalar olur. Hollanda’da ise, bunun çok varyasyonu var. Haftada bir gün hocalık yapan da var, haftada üç gün de. Haftada dört gün Utrecht Universitesi’nde doçent olup, haftada bir gün başka bir enstitüde profesör olan da. Buna ek olarak, evden çalışmak çok yaygın. Haftada bir, iki gün evden çalışan hocalar var. Ve tabii çok tatil var: 41 iş günü. Evet 41. Yazıyla kırkbir. Romen rakamlarıya XLI. Bu durumlar, bana hala acayip kafa karıştırıcı geliyor; bir gördüğüm hocayı bir daha bir ay sonra gördüğüm oluyor. Hele üç-dört hoca bir toplantı ayarlamak imkansız gibi birşey. Birisi çarşambaları çalışmıyor, diğeri salı-perşembeleri evden çalışıyor, diğeri zaten üç haftalığına Afrika’da. İnsan, Avrupa’da işlerin neden ilerlemediğini anlıyor.
Ders Yükü
Tüm dünyada olduğu gibi, Hollanda’da da, bilgisayar bilimlerine ilgi gösteren öğrenci sayısı artıyor. Lisans düzeyinde bunun temel sebebi, IT sektörünün süper yükselişte olması. Çok sayıda büyük şirket, çok sayıda startup var. Yıllardır İngiltere’de olan birçok şirket de Hollanda’ya taşınıyor. Böyle bir ilgi olunca da, bilgisayar bilimleri yükselişte. Yüksek lisans düzeyinde ise buna ek olarak, yurtdışından daha çok öğrenci gelmesi var. Özellikle, Amerika’ya gitmenin zorlaşması ve çekiciliğini yitirmesinden dolayı, Avrupa’ya ve özellikle Hollanda’ya rağbet çok.
Buraya kadar güzel. Ama peki bu kadar ilgi gösteren öğrencilerden hangileri bu bölüme girecekler? Dünyanın birçok yerinde sınavlar veya başka isterler üzerinden bir sıralama yapılır ve bölümün kotası kadar öğrenci alınır. Hollanda’da ise, bu isterler çok geniş olduğu ve bunu sağlayan herhangi bir öğrencinin eğitim hakkını elinden alamayacakları için, programların bir öğrenci kotası yok. Böylelikle, her yıl daha çok öğrenci lisans ve yüksek lisansa kaydoluyor. Bu sene, bilgisayar bilimlerine de, yapay zeka yüksek lisans programına da yaklaşık 200 kişi kayıt oldu mesela. Bu konuda da bölüme açıklamalarım, özellikle ekstrem örnekler vererek devam ediyor. Mesela, 1000 kişi olsa ne olacak? O zaman da mı alacağız gibi. “Alacağız” diyorlar! Bazen insan gerçekten hayret ediyor ama demokrasi belki de böyle birşey!
Çok öğrenci olmasına rağmen, bir hocaya düşen ders yükü bence oldukça az. Bir yıl dört döneme ayrılmış; her dönem bizim yarı dönemimiz kıvamında. Her yıl, dört dönemin ikisinde birer ders vermek gerekiyor. Bunda herkesin kontratı vs. de etkili. Ders döneminde, hocalar daha çok derse odaklanıp, başka çok birşey yapmıyorlar. Onun için hocalar arasında “Bu dönem ders dönemin mi?” konuşması çok oluyor. Derslerde final çok önemli. Mesela yüksek lisans derslerinde bir tek final verilmesi sıkça görülüyor. Finallerden, iki-üç hafta sonra bütünleme sınavları var. Mazeret olmadan, öğrenciler finalde iyi alamayınca bütünlemeye giriyorlar.
İlk ders girerken, sanki ben öğrenciymişim gibi heyecan yaptım. İnsanın, rahatlık alanından çıkması böyle birşey heralde. Fakat, aslında hocalık, her yerde hocalık. Hazırladığınız dersi, yapabileceğiniz en iyi şekilde anlatmaya çalışıyorsunuz. Bazı günler daha renkli ve eğlenceli anlatıyorsunuz, bazı günler daha kuru ve sıkıcı. Burda da, karşınızda, dikkatli dinleyen öğrenci de, sürekli telefonla oynayan öğrenci de var. Hele son derste “Sorunuz var m?” dediğimde, bir öğrencinin “Sınavda neler çıkacak?” diye sorması, yüzüme kocaman bir gülümseme getirdi. Öğrenciler de aslında her yerde öğrenci.
Kadın-Erkek Dengesi
Benim parçası olduğum araştırma grubunda, yaklaşık 15 kişiyiz. Tek kadın benim. İşin kötüsü, diğer gruplar da ya bunun gibi ya bundan bir tık daha iyi. Sınıflarda da durum çok içacıcı değil. Geçen hafta bitirme projesi sunumlarındaydım. Benim sınıfımda, 30 öğrenci ve üç hoca vardık. Tek kadın bendim. Benim olduğum bölümde, öğrenci sayısının %8’i kadın. Daha önce hiç bu kadar az kadın olan bir yerde olmamıştım. İşin bütün toplumsal boyutları bir yana, insan bir süre sonra acaip sıkılyor. Sonuçta erkeklerle ne kadar konuşabilirsin 🙂 Şaka bir yana, bölüm de bu konu üzerine şu anda çok gidiyor. Değişik organizasyonlarla, hem kadın öğrenci, hem de kadın hoca sayısını arttırmaya çalışıyorlar.

Baharın Utrecht’e geldiği bir gün…
Daha az ders verip, daha az idari işin parçası olunca, hele de hava hala 20 dereceyi geçmeyince, tabii ki insana araştırma için çok vakit kalıyor. Birçok açıdan, Hollanda akademisi araştırma yapmak için bir cennet. Araştırmadaki farklılıkları da bir sonraki yazıda devam edeyim. Bu arada yolunuz Hollanda’ya düşerse, haber etmeyi unutmayın.
Sn. Hocam; üniversiteye ve bölüme göre Hollanda’da şartlar çok değişebiliyor. Örneğin bazı üniversitelerde ve bölümlerde eğitim yükü yüzünden araştırmaya tam tersine çok az zaman kalabiliyor ve bu ikisinin yükünü beraber taşıyamayıp “burn-out” olan veya depresyon geçiren çok akademisyen var. Üstelik yabancı veya kadın akademisyenlere iş yükü olarak çok daha talepkar yaklaşırken başarılarını da daha zor takdir edebiliyorlar.
Hollanda toplumu kadın-erkek eşitliği açısından hiç dışarıdan göründüğü gibi değil. “Beyaz yaka”lıların çalıştığı sektörler arasında akademi dünyası Hollanda’da bu eşitsizliğin en yüksek seviyede yaşandığı sektörlerden birisi. Umuyorum çalıştığınız kurumda bu tür olumsuluklarla siz en az düzeyde karşılaşırsınız.
Bu arada belki biliyorsunuzdur ama Hollanda devleti bilgisayar ve yapay zeka alanları dışında üniversitelere sağladığı desteği birkaç yıldır sürekli azaltıyor. Uzmanlık alanınız açısından bu yüzden şanslı olduğunuzu söyleyebilirim. Başarılar dilerim.
Çok haklısınız. İkinci yazıda mutlaka bu kadın-erkek eşitliğine değineceğim.
Ben de yönetimde söz sahibi olan profesörler arasında ve genel olarak üst yönetimde başka ülkelerden insanlar var mı onu merak ettim.
Bizim bölümdeki üst yönetimin çoğu Hollandalı ama başka bölümlerde durum farklı. Bundan da bahsedelim.
Hollanda’da gecen sene dersimi 200 ogrenci almisti, bu sene bir baktım 340 ogrenci. Meğerse bölüme başvuran geri cevrilmiyormus, o sebeple seneye 340 öğrenciden çok daha fazlası da çok daha azı da gelebilirmiş karsima… Bu konu beni de çok şaşırtmıştı…
Sevgili Pınar seni tekrar bulduğuma sevindim.Yeni görevlerinde başarılarının devam edeceğine,senin öğrencilerinin %100şanslı ve başarılı olduklarına ve olacaklarına yürekten inanıyorum. Gittiğin ,çalıştığın her yerde demokratik hak ve özgürlükler,kadının konumu üzerinde düşüncelerin beni mutlu etti.Seni ve aileni sevgiyle kucaklıyor,sağlık ve esenlikler diliyorum.
Pınar Hocam,
Akademisyen değilim dolayısıyla akademinin organizasyonel örgüylenmesinin dünya ülkelerinde nasıl farklılıklar gösterdiği hakkında pek bir fikrim yok.
Öte yandan anlattığınız Hollanda’da araştırma gruplarındaki merkezi karar alma sistemi beni çok şaşırttı. Yaklaşık 12 sene Hollanda’da çalıştım ve iş dünyasında, özellikle orta kademede, bunun tam tersini gözledim.
İş arkadaşlarınıza Hollandalıların gurur duyduğu, konsensus üstüne dayalı “poldermodel”in akademide neden uygulanmadığını sorar mısınız? Hatta cevabı da paylaşırsanız çok sevinirim, gerçekten merak ettim.
Eşim inşaat mühendisi. Onbir sene önce Hollanda’da çalışmaya başladığında, birçok Hollanda’lı erkek inşaat mühendisinin birlikte çalıştığı ilk kadın mühendis eşimdi. Hatta “ingenieur” kelimesinin dişil formu olup olmadığını dil uzmanlarına sormuşlardı. Yıllar içinde teknik ve mühendislik konularında kadın sayısı biraz arttı ama belki de anaerkil yapının avantajını kullanıp zor işleri erkeklere ya da yabancı kadınlara yaptırmayı tercih ediyor Hollandalı kadınlar. 🙂
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Saygılarımla,