Eş durumu: Akademik

Ne çok akademisyen çift var. Normal belki de. Kampus dar bir çevre neticede. Malum biz de o çiftlerden biriyiz. Uzun bir süredir de birlikteyiz. Hesap edin; doktoramızı bile aynı üniversitede yaptık. O kadar uzun.

Sanırım birçok insan, akademisyen bir çift olmayı avantaj olarak görüyor. Haklı oldukları yanlar var mutlaka. Bir kere zamanımızı kendimiz ayarlayabildiğimiz için iş side-part-31130_640bölümü yapmamız zor olmuyor. Akşam eve gelince öğrencileri, üniversite bürokrasisini veya dersleri konuşuyoruz. Bol Bilim de o konuşmaların birikimiyle ortaya çıktı zaten. Kısacası dertler ortak olunca birbirimizi daha iyi anlıyoruz.

Bir de madalyonun diğer yüzü var. Çoğu insan eve gelip şikayetlerini anlattığında rahatlıyor. Endişesi azalıyor; kederi dağılıyor. Bizse benzer tasalarımız nedeniyle yangına körükle gidip, kendi derdimizi, diğerinin sıkıntısı ile pekiştiriyoruz. Öyle akşamlar oluyor ki ben bir yandan, Pınar diğer yandan saydırmaya başlayınca üniversiteyi yakacak kıvamda uyumaya gidiyoruz. Esnek zamanın özenilecek bir yanı olduğunu anlıyorum. Ancak çoğu zaman bu esnekliğin bedeli, geceleri ya da hafta sonları çalışmak oluyor. İşin ne zaman başlayıp, nasıl biteceği belli olmayınca takılıp kalıyorsun. Oysa işten çok daha önemli pek çok şey var bu hayatta.

Bir de bu meslekte kafan dolu oluyor arkadaş! Dalgın dalgın yürüyen, derin düşüncelere dalmış profesör canlanmasın hemen gözünüzde. Daha çok birbirinden kopuk onlarca fikir, çorba olmuş halde kafamın içinde parti veriyorlar. Çoğu zaman sisli bir akıl ile ortalıkta dolanıyorum. Bunun yaşla da ilgisi yok. Dedim ya, Pınar ile aynı üniversitede doktora yaptık. O zamanlardan şöyle bir görüntü var aklımda: Tez yazıyoruz. Bir ara verip, yakındaki göl kenarına gitmeye karar verdik. Ağaçlar binbir renkte, gölün üstü yaprakla kaplanmış. Enfes bir sonbahar. Gel gör ki biz hızlı hızlı yürüyoruz. Ara verme görevini ifa etmekle meşgulüz. Bitsin de yazmaya dönelim diye. Öyle acıklı bir hâl.

Maddi durumdan bahsetmedim. Etmeli miyim emin değilim. Çünkü bu bilgi zaten artık herkesin malumu. Evet, her ikisi de devlet üniversitesinde çalışan bir çift, maddi olarak güçlük yaşayabilir. Hele İstanbul gibi pahalı bir şehirde iseniz, ayın sonunu getirmek bile başlı başına bir iş olacaktır. Danışmanlık vererek ya da projeler sayesinde ek gelir sağlamak bazı alanlar için mümkün. Ancak öyle bir durumda da ciddi bir zamanı o tür işlere ayırmanız gerekebilir. Ve o zaman, sevdiklerinizden, araştırmanızdan ya da öğrencilerinizden çalınır.

twitterprofileBiz, Türkiye’ye döndüğümüz ilk yıllarda lojmanda kaldık. Harika bir zamandı. Bizim şansımıza, lojmanın o zamanlarında bir sürü yardımcı doçent vardı. O dönemden hâlâ görüştüğümüz çok iyi dostlar edindik. Çocuklarımız benzer zamanlarda dünyaya geldi. Onlar da arkadaş oldular. Hah, konu çocuklara geldi. Küçük çakallar. Açıkçası o konuda söyleyebileceğim her şeyi Pınar yazmıştı zaten. Ekleyeceğim bir şey yok.

Çok uzun süredir birbirimizin yazdıklarını okuyoruz. Öyle her şeyi değil tabii ama örneğin, Bol Bilim yazılarını mutlaka ikimiz de baktıktan sonra yayımlıyoruz. Bazen sunumların üzerinden birlikte geçiyoruz. Bu açıdan ikimizin de akademisyen olmasının büyük avantajı var. İlk hakem evde olunca, ortaya çıkan iş, yetkin bir çift gözden geçip diğerlerinin önüne gidiyor. Aslına bakarsanız konu dönüp dolaşıp tecrübe paylaşmaya dayanıyor. İki kişi olunca da tecrübe bir şekilde katlanarak artıyor.

Ve geldik akademisyen bir çift olmanın en tatlı yanına. Konferanslar! Her yerde söylüyorum; en sevdiğim konferanslar Pınar’ın katıldığı konferanslar. Yanına takılıp gidince, konferansın yapıldığı şehrin altını üstüne getiriyorum. Nadir de olsa aynı konferansa birlikte gitmeye karar veriyoruz. Gitme kısmı iyi, hoş elbet ama o konferansın makale gönderme günü yaklaşınca evdeki stresi görmeniz gerek. Gündelik hayat aksıyor. Aksaklıktan birimiz diğerini sorumlu tutuyor. Elektrikli bir ortam anlayacağınız.

Ne olursa olsun evde bir dayanışma var.  Bazı akşamlar, özellikle çocuklar yattıktan sonra iş başı yapıyoruz. İş başı dediysem de bilgisayar başında yazı yazma yani. Bir saat çalışıyorsak, iki saat birbirimize laf atıyoruz. Güzel oluyor. Bazı günler de ikimizin birden toplantıları iptal oluyor. Yazma-çizme günleri. Atıyoruz kendimizi bir kahveciye; oturuyoruz çalışmaya. Bildiğin akademisyen kaçamağı. İşte buna paha biçilemez.


 

Yazı bitince aklıma akademisyen bir çift olarak iş bulma konusu geldi. Keza bu konuda yazmamızı isteyen arkadaşlar da olmuştu. Ancak düşününce bir sürü ayrıntısı olduğunu fark ettim. Belki tamamı başka bir yazının malzemesi olmalı. Aklımda.

Eş durumu: Akademik” üzerine 6 yorum

  1. “Gel gör ki biz hızlı hızlı yürüyoruz. ” bende de bu durum vardı, son dönemde bazı öncelik verdiğim işleri bıraktım, artık acelecilik yok, normal bir hızda yaşıyorum ve yeni yeni keyif almaya başladım: yavaş yürümekten ve manzara seyretmekten.

  2. Hocam yanlış anlamayın, amacım gücendirmek, rencide etmek değil ama sormak zorundayım. Akademisyenin Türkiye’deki durumu ve geliri belliyken neden çocuk yaparlar? Amacı nedir? Geliri, zamanı, ilgisi kısıtlı iki tane insanın çocuk yapması bana pek mantıklı gelmiyor. İkiniz de çok zeki insanlarsınız ve eminim çocukları en iyi şekilde yetiştiriyorsunuzdur ama çocuk yapmak neden?

    • Çocuklar bayağı eğlenceliler. Ayrıca işin tüm hayatım olmadığını bana sürekli hatırlatıyorlar. Bu da açıkçası çok iyi geliyor.

  3. Geri bildirim: Denetimin Hikayesi: Yazdıklarımıza bizden sonra neler oluyor? | BOL BİLİM

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.