Bir kaç aydır akademiden notlar yazıyoruz. Akademisyen olmak zor. Ama bu ülkede, bu gündemle olmak daha da zor. Her ne kadar kafanızdan çıkarmak isteseniz de bazen olmuyor işte..
Elif Özkırımlı yazdı.
Neden akademisyen oldum?
Bu sorunun benim açımdan birkaç yanıtı var. Herkesin yanıtı farklı olabilir. Benimki de zaten neredeyse her gün değişir. Hatta bazı günler (örneğin sınav kağıdı okurken ya da makalem reddedilmişse filan) yanıtım “ben nerede yanlış yaptım” şarkısıyla eşleşir. Neyse ki bu şarkı kısa sürer. Her türlü yanıt söylendikten, sınav kağıtları oflaya puflaya okunduktan sonra bile bendeki en güçlü duygu ve yanıt şu kalır: Akademisyen oldum çünkü öğrenmeyi çok seviyorum.
Geçtiğimiz Cuma günü bir lise matematik öğretmeni öldü. Adı Halil Serkan Öz. Kendisinin çok iyi bir öğretmen olduğuna eminim çünkü öğrencileri için hazırlamış olduğu kitap öneri listesini gördüm. O listeyi titizlikle ve heyecanla hazırladığı süreci düşünmeye çalıştım. İngilizce’de şöyle bir laf vardır: “Those who can, do; those who can’t, teach”. Yani yapabilenler yapar, yapamayanlar öğretir. Bu laf beni çok üzer. Öğretmenin zevkini bilmeyen biri tarafından söylenmiş bir laf olmalı derim. Sizce öğrencileri için kitap listesi hazırlayan Halil Serkan Öz, “Benim elimden bu kadar matematik geliyor, o zaman öğretmen olayım” diyerek öğretmen olmaya karar vermiş olabilir mi? OECD verilerine göre öğretmenlere verilen maaş ve saygı açısından Türkiye içler acısı durumdayken, bir öğretmenin öğretmenliği seçmesinin nedeni ne olabilir?
Ben öğrenmeyi çok seviyorum. Merak ederim; bakteriler neden dirençli hale geliyor, iki molekül çarpışınca niye bazen tepkime oluşmuyor, uzay istasyonundan dünyamız nasıl gözüküyor, insanlık Afrika’da ortaya çıktıysa neden hepimiz koyu tenli değiliz, ve daha bir sürü kolay – zor soru zihnimde döner durur. Bunları öğrenmek, araştırmak beni çok mutlu eder. Öğrenme anı da güzel ama araştırma süreci çok daha eğlenceli. Bu yüzden Üniversite son sınıfta araştırmacı olmaya karar verdim. Doktora yapmak biraz farklı; pek çok sorunun cevabını yüzeysel olarak öğrenmek yerine bir konuyu derinlemesine öğreniyor, o konuda uzmanlaşıyorsunuz. Doktora sırf meraklı olmanın ötesinde bir de sabır gerektiriyor. Bu da eğlenceli (yaparken ne kadar zevk aldığımı PhDcomics güzel özetliyor olsa da geri dönüp bakınca zevkliydi diyebilirim). Fakat sonra “hoca” olunca yaptığım işten aldığım zevk yepyeni bir boyut kazandı: öğrencilerim oldu. Hem lisans hem de lisansüstü öğrencilerimle çok şey öğrendim. Hatta belki de en çok onlardan ve onlarla öğreniyorum demeliyim. Her gün onlara bilmedikleri bir şey anlatırken, soru sorar ve sorularını cevaplamaya çalışırken, sonra da beraber bir sorunun cevabını bulmaya çalışırken öğreniyorum(z). Araştırmacı olmak ve akademisyen olmak arasındaki fark bu sanırım.
Sigmund Freud sevmenin ve çalışmanın insanın en temel ihtiyaçları olduğunu söylemiş. Mark Twain de sevdiğin bir iş bulabilirsen hayatında bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsın demiş. Halil Serkan Öz hocamın ögrencileriyle birlikte öğrenmeyi çok sevdiği için öğretmen olmayı seçtiğini düşünüyorum. Onun kitap listesini öğrenmeye ve düşünmeye merakı yüzünden titizlik ve heyecanla hazırladığı süreci gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Bence öğrencileriyle beraber hazırlamıştır ya da en azından onlar da katkıda bulunmuştur. Eğitim dünyasında yer almanın en güzel yanı insanın öğrenme arkadaşlarının hep genç olması. Öğrenme arkadaşlarımdan ve onlarla birlikte öğreneceğim çok şey var. Mark Twain gibi ben de hayatımda bir gün bile çalışmak istemiyorum. Bu yüzden akademisyen oldum. Herkese de tavsiye ederim.
Pınar Hocam çok güzel,emeğinize ,yüreğinize sağlık.Bu sözler az kaldı yazma tarzınızın yanında.Duygu ve düşüncelerimi ifade edecek sözcük bulamıyorum.İyi ki varsınız ve sizi tanımışım.
Geri bildirim: Bol Bilim bir yaşında | BOL BİLİM