Beni bu garip ortamlar mahvetti…

 

İçimden tek kelime yazmak gelmiyor.  Ne bir Bol Bilim yazısı, ne bir makale, ne bir proje raporu.  Ne anlamı var diye düşünüyorum.  Bir yazı daha yazmanın ne anlamı var.  Etrafıma bakıyorum; hep kötü haberler.   Türkiye’den göçmeye başlayan akademisyenler, açığa alınan akademisyenler, kapanan üniversitelerin tam ne olacağı belli olmayan öğrencileri, iptal yoga_girl_cartoon_1edilen Fullbright ders verme programı ve Jean Monnet Bursları, kesilen Tübitak yüksek lisans ve doktora bursları, aylardır akibeti belli olmayan Tübitak projeleri, atanamayan rektörler, çıkılamayan izinler…

Çare öğrenciler!

Sonra birden içeri üç tane öğrenci giriyor.  İki ay önce konuştuğumuz projede ne kadar ilerlediklerini, yüksek lisans da yapmak istediklerini anlatıyorlar.  Bana istediğiniz kadar Polyanna deyin ama öğrencilerin resmen gözleri parlıyor.  Akademik hayatta tüm zor zamanlarıma öğrenciler yetişti desem yeridir.  Ne zaman akademik hayatı sorgulasam, bir öğrenci içeri girer ve birşeyler anlatmaya başlar.  Bazen içimden hiç gelmese bile, bari şu soruya cevap vereyim diye başlayıp, yavaş yavaş kendimi konuya angaje olmuş bulurum. Konuştukça insanın aklına ne kadar çok fikir geliyor. Aslında daha yapacak ne kadar çok şey var!

Bir iyilik yap kendineee!

Uçak kalkmadan önce duyduğumuz anonslardan bir tanesi hava basıncı düştüğünde, önce kendi maskenizi, sonra çocuklarınızınkini takın der.  Akademide de öyle.  Siz iyi ve ayakta olmadan, ne öğrencilerinize ne de bölümünüze iyi gelebilirsiniz.   Onun için kendi oksijen maskenizi takın.  Ofisinize güzel bir şey alın, eş-dostla yemeğe gidin, güzel bir film seyredin, benim yaptığım gibi sevdiğiniz yazarların özlü sözlerini tekrar tekrar okuyup,  sağa sola yazın; artık sizi biraz daha iyi hissettirebilecek aklınıza ne geliyorsa yapın.

Konferans yolcusu kalmasın

Böyle zamanlarda bana iyi gelen başka bir şey de birarada durmak.  Hem dost ortamında, hem akademik ortamda.   Yurtdışındaki meslektaşlardan gelen e-mailler—her ne kadar çok doğru tespitler içermese de—insana bir bilim ekibinin parçası gibi hissettiriyor.   Onun için bu aralar sürekli konferans, çalıştay kovalıyorum.  Size de öneririm.  Eğer etrafınızda bir çalıştay, konferans varsa, hemen gitmeye çalışın.  Yoksa, hemen birşeyler düzenleyin.  Düzenlediğiniz şey, kendi konunuzda bir çalıştay da olabilir, Matermatik Köyü’nde bir yaz okulu da.  Daha genç kuşaklar için bir eğitim de olabilir.   Eğer zaten genç kuşaksanız, düzenlediğiniz etkinliğe sizin alanda çalışan, daha başka üniversitelerden hocaları davet edebilirsiniz.  Birçok hoca, kendi konusuyla ilgili olarak daha genç kuşakla buluşmaya bayılır.  Hocaya bir konuşma yaptırılabilir ama daha iyisi, hep beraber bir çalışma yapılacak (araştırma problemleri, yeni sonuçların tartışılması) bir ortam hazırlayabilirsiniz.  Böylece, başlayan ilişki daha uzun süreli olur ve sonunda belki bir de yayın çıkar.

Etrafınıza söz verin

Daha yazıya başlamadan, sağolsun İlker Twitter’da yazı sözü verdi. Ne yapayım, yazmamak olmaz.  Konu farklı oldu ama yazıyorum.  Siz de aynısını yapın. Etrafınıza söz verin.  “Parmağımı oynatmak istemiyorum, etrafıma ne söz vereyim?” dediğinizi duyuyorum. İnanın işe yarıyor 🙂  Mesela, ne zamandır çok ilerleyemediğiniz bir makale için, diğer yazarlara e-mail atıp, haftaya bir draft göndereceğinizi söyleyin.  Bölümde yapılması gereken bir iş için gönüllü olun ve herkese bununla ilgili birşeyler hazırlayacağınızı söyleyin. Doktora öğrencilerinizle haftaya bir makale tartışacağınızı hatırlatın ve makaleyi okuyarak toplantıya gidin.  (Söz verip tutamazsanız, lütfen beni aramayın ama :-))

Bu söylediklerimi son 10 gündür, şöyle böyle yapıyorum.  Şimdilik işe yarıyor. Ama bir yandan da çok merak ediyorum. Diğer akademisyenler nasıl ayakta duruyor?  Yazının aşağısında sizi bu ortamlardan çıkaran şeyleri paylaşırsanız, hepimize faydalı olur.

Eh, koca bir yazı yazdım, bir özlü söz vakti geldi bence:

“In the depth of winter I finally learned that there was in me an invincible summer.”  Albert Camus

Beni bu garip ortamlar mahvetti…” üzerine 5 yorum

  1. İyi ki Twitter’dan yazıp Pınar’ı zorlamışım. Ne güzel oldu.

    Ben de şu aralar kendimi yazmalı çizmeli işlere verdim. Bunların bazılarının ömrü olacak mı ondan bile emin değilim. Mesela bir TÜBİTAK projesi yazmayı planlıyoruz. Oysa geçtiğimiz nisanda yazdığımız başvurumuzun cevabı bile gelmedi. Hahha. Tam delilik.

    Kısacası iş çıkarıyorum kendime: “Ders notlarımı internete koyayım. Türkçeye çevireyim. Bir Bol Bilim partisi düzenleyeyim. Gazeteye bir YÖK yazısı daha yazıp, insanları bıktırayım. Başka, başka…”

    Evet evet. Tam delilik.

  2. Cok guzel ve ilham verici bir yazi olmus. Boyle zor durumlarda belki de gercekten en akillica olan sey pozitif enerji veren seylere kanalize olmak. Bu isi de, her yaptigin is gibi, cok iyi yapiyorsun! 🙂

  3. Hocam her yazınızda ayrı bir şevke geliyorum. Doktora tezimin yazımında sona gelmiştim ki elim ayağım boşaldı. Son 20 gündür aslında sadece taş çatlasın 5 günlük işim kalmış tezle birbirimize bakıyoruz. Önce sevdiğim müzikleri derlediğim bir liste yaptım bugün bu yazıyı okuyunca sonra biraz yürüyüş ve hadi başla dedim yeniden, bak herkes seninle aynı hissiyatta demek ki bu da yaşaman gereken bir geri vitesmiş… Teşekkürler

  4. Aynısını yapmak istemiş başka kişisel acılarım da olmasina rağmen Eylül başında iki yurtdışı bilimsel etkinliğe gitmeye karar vermiş, birinin katilim ücretini ödemiş, diğeri davetli olduğum için biletlerim gönderilmişti ki… İzindeyken aranıp işten uzaklaştırıldığımı ve tebligatı almak üzere üniversiteye gelmem gerektiğini söylediler. Döndüm ve gittim tabii. Ne bir gerekçe, ne bir bilgi… şehirdışına çıkmak yasak…okula gitmek yasak… Lisansüstü öğrenciler de alınıyor bir haftada elimizden… Dolayısıyla namümkün…
    Yanarım yanarım da ne kişisel dediğim acıma yanabildim, ne bu saçma sapan durumuma yanabiliyorum… Kendime pek acımıyorum, hatta dinleniyorum bile, hayatımda kafamda hiç bir işin olmadığı, her şeyi boşverdiğim ilk deneyim… Ama yastayım yine de… Çünkü bize böyle uzaktan baktığımda öyle gücüme gidiyor ki resmen ağlamak istiyorum…
    Sevgiler ve selamlar

    Not: Yazınız çok güzel ve teşvik edici, ama biraz zamana ihtiyacım var etkisini hissetmek için 🙂 Eskiden işim bitince anama yas tutucam diyen bir deli kızdım, şimdi yasım bitince yaparım diyorum 🙂 ellerinize sağlık! Teşekkürler…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.