Firmalara danışman, danışmanlara firma

Bakınız, üniversite-sanayi ilişkisi çok önem…

Çaaat! Terliği televizyona yapıştırdım. Yahu, tamam anladık. Pek önemli, çok önemli, en önemli. Kimse, üniversiteler firmalarla çalışmasın; firmalar sakın üniversitelere danışmasın demiyor ki… Aynı lafları geveleyip durmayın.

Tamam, her iki tarafta da birlikte çalışmaya hiç yanaşmayan, hatta haberi bile olmayanlar var. Onlar için bir çıkış, önlerine başarı hikâyeleri koymak olabilir. İyisi mi biz birbirini görmüş, beğenmiş; niyetlerini de açıkça beyan etmiş olanlara geçelim. Nasıl başlarlar, nasıl ilerlerler onları konuşalım. Diğerleri isterlerse zaten yetişirler.

İki taraf

Son yıllarda üniversitelerden danışmanlık almaya meraklı firma sayısında artış var. Bu merakın da özetle birkaç sebebi var:

  1. Rekabetin kızıştığı sektörlerde, diğer firmaların arasından sıyrılmanın tek yolunun yenilikleri denemekten geçmesi.
  2. Teknoparklarda yer alan ya da Ar-Ge merkezi olan firmaların vergi muafiyeti gibi  kendilerine sunulan avantajlardan yararlanabilmeleri için düzenli araştırma faaliyetleri yapmaları gerekmesi.
  3. Birlikte proje yazılması durumunda, tamamlanması zaten planlan işlere maddi destek bulunacak olması.

Son yazdığım sebep yüzünden bazılarınız yüzlerini ekşitmiş olabilir. Çok da ekşitmeyin. Eninde sonunda firmaların ticari kaygıları ağır basıyor. Gerçek bu. Kaldı ki motivasyonlarının “maddi” olması, iyi bir çalışma yapmayacakları anlamına gelmiyor.

Üniversitelere gelince, onlar da aslında firmalara karşı boş değiller. Sebepleri çoğunlukla bilinen şeyler:

  1. Üniversitelerin sosyal sorumlulukları var. Bunların arasında endüstri ile kurulacak Ar-Ge ilişkileri pekâlâ sayılabilir.
  2. Danışmanlık projeleri akademisyenler için önemli bir gelir kaynağı olabilir.
  3. Firmalarla ortak yapılan projelerden yeni bir araştırma konusu ve yayınlar çıkabilir.

Bu sefer de son sebebi okuyup benim için “uçuyor” diyenleriniz çıkacaktır. Kısa bir süre öncesine kadar ben de bu şekilde bir tepki verirdim.  Bugün de böyle bir tepkinin, pek çok proje için geçerli olduğunu kabul etmeliyim. Ancak son birkaç yılda fikrimi kısmen değiştirecek örneklere rastladım, ya da benim başıma geldi. Birlikte proje yapmayı önemseyen, hatta danışmanın araştırma makalesi yazma teklifini bile dikkate alan firmalar var.

İlk adımlar

Peki projeler nasıl başlıyor? Hemen hemen her zaman, firmalar önayak oluyorlar. Bazen bu adım, firmada çalışan insanların mezun oldukları üniversitelerdeki eski hocalarına ulaşmaları ile atılıyor. Bazen de doğrudan ilgili konulardaki akademisyenlerle iletişime geçiyorlar.

Bir de projelere uygun hoca bulma konusunda danışmanlık veren şirketler var. Bir nevi çöpçatanlık. Özellikle TÜBİTAK ve Avrupa Birliği projeleriyle şanslarını denemek isteyen firmalar, bu tür aracı şirketleri daha çok kullanıyorlar.  Firma -hele de tecrübesi yoksa- aracı şirket sayesinde söz konusu fikri bir proje haline getiriyor. Ayrıca aracı bir şirket kullanmanın maddi külfetini de projenin bütçesine harcama kalemi olarak yazıyor. Pek çok danışman hoca, proje önerisindeki sadece Ar-Ge kısmıyla muhatap oluyor. Ancak konuyu doğrudan bilmeyen aracı şirketler ilgisiz şeyler yazabiliyorlar ya da olmayacak kısımları eksik bırakabiliyorlar. Onun için danışmanlık yapacaksanız, projeyi baştan sona okumakta fayda var.

Eğer bir proje başvurusu ile ilerlenecekse, birlikte çalışmaya başlamak için projenin kabulünü beklemek çok iyi bir fikir olmayabilir. Çünkü başvurunun sonuçlanması ortalama altı ay sürüyor. Hatta bazı durumlarda bu süre bir yıla kadar çıkabiliyor. Kısacası ciddi bir gecikme söz konusu. Aklınızda olsun.

Evet diyelim bir firma ile anlaşmak üzeresiniz. İlk iş çalıştığınız üniversiteye haber vermek olmalı. Bu tür ortak çalışmaları genellikle teknoloji transfer ya da proje ofisleri yönetiyor. Bazı üniversitelerin endüstri projelerine katılımı kolaylaştırmak için kurdukları kendi şirketleri var. Sizin vereceğiniz danışmanlık hizmeti bu şirketler aracılığıyla izleniyor. Bu şirketler de zaten üniversitedeki ilgili ofislerle birlikte çalışıyorlar. Bu sayede sözleşmeler konusunda ilgili şirketin (üniversitenin) avukatlarına danışmanız da mümkün oluyor. Kabaca olay şu: Danışmanlık hizmeti almak isteyen firma, üniversitenin şirketi ile sözleşme imzalıyor. Siz de bu projede yer alacak insan olarak gözüküyorsunuz.  

Devlet üniversitelerinde ayrıca görevlendirme almanız gerekiyor. Eğer bahsettiğim gibi arada bir üniversite şirketi söz konusu ise, o durumda siz de şirkette görevlendiriliyorsunuz. Bu arada, üniversiteler endüstri ile yapılan bazı danışmanlık işlerini döner sermaye üzerinden yürütebiliyorlar.

Hassas noktalar

Ne kadar araştırma odaklı olursa olsun, danışmanlığın bir de akçeli boyutu var. Bu konuyu en baştan konuşmak çok önemli. Bazı durumlarda ikili ilişkiler, tanışıklık, el sıkışma ile bu konu savsaklanabiliyor. Aman dikkat edin. Bu şekilde sadece sözlü anlaşmalarla başlanırsa, ilerleyen aşamalarda pürüzler çıkması çok muhtemel. Ayrıntıları düşünülmüş, verilecek hizmetin açıkça belirlendiği bir sözleşme ile yola çıkarsanız başınız ağrımaz.

Evet, projede danışmanlık sizden alınıyor. Ancak bu, sizin tek başınıza çalışacağınız anlamına gelmiyor. Asistanlarınız, öğrencileriniz de projede yer alabilirler. Onların emeklerinin de karşılığı mutlaka olmalı. Çalışacakları süreler, alacakları ücretler gibi şartları önceden belirlemek sizin sorumluluğunuz. Firma da bu şartları açıkça bilmek isteyecektir. Ayrıca çalışacak öğrenci arkadaşların başka yükümlülükleri var. Devlet memuru, proje bursiyeri ya da kadrolu araştırma görevlisi olabilirler. Üniversitenizle de konuşarak bu yükümlülükleri gözeterek ilerlemeniz  önemli.

Sizden tarafta bir ekip oluştu. Bu ekibin sorumlulukları da belirlendi. Aynı şekilde firma tarafında projeyi kimlerin sahipleneceğini, yani muhatabınız olacak insanları önceden kesinleştirmeniz isabetli olur.  Aksi halde iş bölümü yapmak, kimin hangi kısmı sahipleneceğini belirlemek güç olacaktır.

Ortak bir proje yazarak bir desteğe başvurduğunuzu düşünelim. Bazı durumlarda, danışmanlık hizmeti verecek hoca, proje kabul edilsin edilmesin, hazırlık aşamasında ücret talep edebiliyor. Proje önerisi yazmak başlı başına bir iş. Onun için konulan zaman ve emeğin karşılığının beklenmesini ben doğal buluyorum. Firmalar bu tür harcamalar konusunda çekimser olabiliyorlar. Ancak riski bölüşmek konusunda onlar da ellerini taşın altına koymalılar.

Farklı farklı danışmanlık biçimleri var. Bazen firma çalışmaya devam ediyor ve takıldıkları yerlerde size danışıyorlar. Bazen siz de onlarla birlikte işin içine giriyorsunuz. Hâl böyle olunca, yapılan işin niteliğine göre bir fikri mülkiyet sorununu kucağınızda bulabilirsiniz. Mutlaka üniversitenizle ve avukatlarla konuşun. Çünkü fikri mülkiyet konuları doğrudan üniversitenizi de ilgilendirecektir. Danışmanlık işlerinin hukuki boyutları kesinlikle ihmale gelmez.

Buraya kadar pürüzlere fazla girmeden, istenen süreçten bahsettim. Öyle olmalı; böyle yapmalı deyip durdum. Ama işin doğrusu, çoğu zaman öyle olmuyor; böyle yapılmıyor. Yıllar içinde üniversiteler ile firmaların arasının açıldığı bir gerçek. Benim görebildiğim kadarıyla nifak tohumlarını eken iki tehlikeli tür var: vampir akademikus ve pinti uyanıkus.

Vampir akademikus hiç bir halt etmeden danışmanlık adı altında firmalara bol keseden sallamış akademisyen türü. Pusulası para olan bu türe maruz kalan firmaların üniversitelere hiç güveni kalmadığını tahmin edersiniz. İkinci tür, yani pinti uyanıkus, araştırmayı sadece göz boyamak ve var olan işlerini devlete finanse ettirmek için kullanır. Danışmanı geçtim, firmasında projeyi yapacak olan öğrenci arkadaşları ucuz iş gücü olarak görür. En yakın dostu cebindeki akreptir.

Bu iki türden biriyle karşılaşırsanız size son bir tavsiyem var. Kaçın!

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.